Kanserin en önemli sebebi nedir? Sigara mı? Sağlıksız beslenme mi? Stres mi? Radyasyon mu? Fenerbahçe mi? Eğer bir avukatsanız bunlardan hiçbirinin olmadığını bilirsiniz. İnsanı kanser eden asıl şeyle fakülteyi bitirip avukatlığa başlayınca tanıştım. Sadece kanser mi? Bir insanı fıtık eden, verem eden, intihara sürükleyen, cinnet geçirtip meslektaşlarına saldırtan şey. Sadece avukatların anlayabileceği bir dert: UYAP! Uzun adıyla Ulusal Yargı Ağı Projesi.
UYAP, aşağı yukarı on yıldır hayatımızda olan, avukat, hâkim, savcı, memur, vatandaş, herkesin kullandığı bir bilişim sistemi. Ancak sıkıntısını en çok avukatlar çekiyor. Özellikle ilk yılları tam anlamıyla bir sabır testi ya da öfke kontrol dersi gibiydi. Emre’yi, Volkan’ı, Melo’yu dava açmak için adliyeye gönderseniz, UYAP onları bile adam eder, bir daha sarı kart dahi görmezlerdi. Polyanna bile hayatı sorgulardı bu sistemle! Sürekli sıkışan, duran, çöken bir sistem… Zamanında UYAP’ın gelmesini beklerken avukat arkadaşlardan erenler, Nirvana’ya ulaşanlar bile oldu.
Şimdi de azalmakla beraber zaman zaman aynı sıkıntılar devam ediyor. UYAP öyle bir sistem ki, çalışmayınca dava ve icra takibi açılamıyor, harç ve masraf yatırılamıyor, duruşma yapılamıyor, yapılıyorsa devam edilemiyor, yeni duruşma günü verilemiyor. Yine de adliyede sıklıkla şu sözleri duymak mümkün: “Avukat bey, UYAP’a güncelleme gelmiş, çalışmıyor”, “UYAP yok arkadaşlar, işlemleri yapamıyoruz”, “Sabah yavaş da olsa çalışıyordu da, biraz önce tamamen gitti”, “Makine soğuk!” Bilgisayar başında da durum değişmiyor tabii. Özellikle Pazartesi ve Cuma günleri saatler süren bozukluklar hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu sanki.
Geçenlerde bir Cuma günü iş listemi kontrol ettiğimde fark ettim ki, bir temyiz dilekçesinin son günü. Ha bugün ha yarın derken ortada kalmış. Zaten milletçe yumurta kapıya dayanmadan iş yapmayı pek sevmiyoruz. Hemen oturdum sabah erkenden temyiz dilekçesini yazdım. Aklım sıra, UYAP’tan iki dakikada dilekçeyi gönderip, diğer işlerime bakacağım. Ancak UYAP’a girmek ne mümkün. Linki yazıp yazıp tıklıyorum ama tık yok. Basa basa mouse’un sol kulağını çökerttim. Tekrar tekrar girmeye çalışıyorum ama nafile. En son babadan kalma yöntemlere geçtim. Sinirime yenilip kırmızı kartlık hareketler yaptım. Şöyle sağlam bir şekilde monitörü tokatladım, sonra bir kez daha. Tokat manyağı yaptım ama bana mısın demedi. Çalışmayınca kapatıp, açtım bilgisayarı. A-ah, yine işe yaramadı. Zaten ilerleyen dakikalarda öğrendiğim üzere, sorun bilgisayarda da değilmiş.
“Len, ne oluyor yine bu UYAP’a” serzenişiyle arkadaşlarımı aradım. Sadece avukatların anlayabileceği konuşmalar yaptık. Yok efendim, öyle Osmanlıca kelimelerle yapılan nagehani hadisedir, mücbir sebeptir, alelusul tevdidir sohbeti falan değil; bildiğiniz teknik avukat konuşması: “Javadan mı yoksa?”, “Güncelleme olmasın
?”, “Flash bilmem nesi mi acaba?”, “Hangi sürüm?”, “E-imzada olabilir mi sorun?” Hepimiz avukat olacağız diye hukuk fakültesini bitirmiş, ancak ola ola bilgisayar mühendisi olmuştuk! Son olarak aradığım arkadaşlardan biri UYAP’ın açılamamasının nedeninin Google Chrome’un artık UYAP’ı desteklememesinden kaynaklandığını anlattı. Çözüm? “Yandex FB yükle” dedi. “Messi ve Ronaldo’nun Fenerbahçe’ye gelmesi bu projeyle hayal değil” diye de ilave etti. Proje derken UYAP’tan mı bahsetti anlamadım.
Neyse, ben yine bildiğimden şaşmadım. Bilgisayarda Internet Explorer’ı bulup, üzerindeki örümcek ağlarını temizledim. Artık eskisinden de ağır çalışan bir internetim var, yaşasın! Güç bela UYAP’a girdim, ağır ağır ilerliyorum. Bir bakıyorum, sistem beni dışarı atmış. Haydaa… En baştan bir daha... Uzun uğraşlar sonucu “dosya sorgulama” bölümüne geliyorum, UYAP takılıyor. Düzelince sorgulama yapıyorum, bu sefer de “Bu dosyada taraf değilsiniz” yazısı çıkıyor. Yahu nasıl olur, kendi dosyamda nasıl taraf olmam? Bitaraf olup bertaraf mı olmuşum yoksa? Anlıyorum ki, adliyedeki görevli memur beni dosyaya kaydetmemiş. Hemen bir hışımla adliyeyi arıyorum. “For ingiliş pıreş nayn” diyor, “Nayn Halis, dumkof” diye geçiriyorum içimden. Üçe bas, beşe bas, cevap vermedi, tekrar başa dön derken, yarım saatin sonunda birileri çıkıyor da dosyaya kaydettiriyorum kendimi.
Tekrar bilgisayarın başına dönüyorum. Son büyük saldırı için arada hazırlıklarımı tamamlıyorum. Bir şeyler atıştırıyor, tuvalete gidiyor, suyumu ve okunmuş şekerlerimi yanıma alıyorum. Önce UYAP yine yüklenmiyor. Sonra bir punduna getirip sisteme giriyorum. Dosya numarasından sorgulatıp, “evrak gönderme” son düzlüğüne geliyorum. Tuşa basıyorum, bir yazı: “Sayfa zamanaşımına uğradı.” Vay arkadaş! Oturumun sonlandırıldığı esnada ben monitörü yumruklarken, programı yapan arkadaşın da kulaklarını çınlatıyorum. Haydi, yine dön başa… Bu sefer de UYAP dondu; dondu kaldı; kilitlendi, dondu kaldı; şımardı, kilitlendi, dondu kaldı…
Yapan adam uyarmış aslında. “U yap, dön geri” demiş. Sen bunun üstüne neyin artistliğindesin, neyin kafasını yaşıyorsun arkadaş. Nedir kardeşim bu ısrar. Böyle böyle hep ömürden gidiyor işte. Adliyeye gidip günümü heba etmeyeyim, bilgisayardan iki tıkla dilekçemi göndereyim diye başladığım gün kâbusa dönünce, artık dayanamayıp dilekçeyi vermek üzere adliyeye gittim. Vezne kapanmak üzereyken yakaladım da son anda harcımı yatırıp, dilekçemi teslim ettim. İki dakikalık iş diye başlayıp, başka hiçbir iş yapamadan, önce bilgisayar başında, sonra adliyede tek dilekçeyle mesaimi tamamladım.
Tabii ki ben bunları söyleyince, “Haksızlık yapıyorsun, UYAP’ın inanılmaz kolaylıkları da yok değil” diyenler olacaktır. Tamam, adliyeye gitmeden, başka şehirde bile olsan dilekçe gönderebiliyor, dosyana gelen belgeleri inceleyebiliyor, harç ve masraf yatırabiliyor, icra sorgulamaları yapabiliyorsun. Tüm bu imkânlara rağmen, UYAP, bütün maç boyunca harika kurtarışlar yapan ama tam maçı aldık derken uzatma dakikalarında inanılmaz goller yitip maçı kaybettiren kaleci gibi. Bir dilekçeyi yazmak üç dört saat, UYAP’tan göndermeye çalışmak bazen bir tam gün, “Dilekçeniz iletildi” notunu almak ise paha biçilemez.
“Haa, hukuk sisteminin her şeyi muhteşem de bir bunu mu eleştiriyorsun?” diye de sorabilirsiniz. Ona da diyecek fazla bir şey yok. Bir arkadaşın güzel bir tespitiyle bitireyim. Aslında Türkiye’deki hukuk sisteminin yalnızca iki eksiği var: 1.Hukuk, 2.Sistem…