top of page
OZAN GÜLHAN

Bunlar da bir şey mi ya!

Adliyedeki evrak işlerini bitirip cübbe almak için baro odasına girdiğimde duruşmama daha yarım saatten fazla zaman vardı. Biraz oturup dinlenmeye karar verdim. Yanımda oturan meslektaşların muhabbetine istemeden kulak misafir oldum. Hiçbirini tanımasam da sohbetleri kısa süre içinde beni de içine çekti.


İçlerinden biri dert yanıyordu. Biri İstanbul’da biri Ankara’da olmak üzere aynı müvekkili adına, aynı konuda iki ayrı vergi davası açmış. İstanbul’daki davayı kazanıp Ankara’dakini kaybettiğini ve her iki davanın da Bölge İdare Mahkemelerinde kesinleştiğini anlattı. Ankara’daki vergi hâkimleri hep devlet lehine kararlar veriyormuş dediğine göre. ”Böyle adalet mi olur ya! Aynı davada nasıl böyle farklı kararlar verebiliyorlar anlamıyorum” diye de serzenişte bulundu bitirirken.

Kaldığı yerden diğer avukat arkadaş başladı. “Hadi” dedi, “seninkiler yine ayrı şehirlerde. Benim başıma daha kötüsü geldi.” Dertli dertli anlatmaya devam etti. Aynı konuda ve aynı taraflarla iki ayrı dava açmış. Birisi 3., diğeri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne düşmüş. Davalardan birisini kazanmış, diğerini kaybetmiş. “Yahu kapı komşusu bunlar be” diye söylendi, “Bir tek duvar ayırıyor iki mahkemeyi. Nasıl böyle ayrı kararlar verirler!”


“Bunlar yine iyi” dedi diğer avukat. Herkes şaşkınlıkla ona baktı. Onun hikâyesi bunlardan da acayip. Bir şirkette aynı konum ve koşullarda çalışan iki kişi adına aynı konuda iki dava açmış. Davaların ikisi de aynı iş mahkemesine düşmüş. Ancak mahkemede tek-çift dosya ayrımı olduğundan iki dosya iki farklı hâkimim sorumluluğunda kalmış. Hâkimlerden birisi davayı kabul ederken, diğeri reddetmiş. “Aynı mahkeme yahu, aynı mahkeme. Tek olanı kazandım, çift olanı kaybettim. Rulet oynuyoruz sanki anasını satayım” diye saçını başını yoluyor adamcağız.


Baktım herkes eteğindeki taşları döküyor, ben de kaynadım hemen araya. “Benim de başıma ilginç bir olay geldi” dedim. “Sen de nereden çıktın be adam” der gibi bir baktılar. İlgiyi kaybetmeden anlatmaya başladım hemen.


2010 senesinde devletin kestiği konut edindirme yardımı paralarını geri almak amacıyla dava açmak isteyen sekiz tanıdık geldi büromuza. Adam başı alacakları beş yüz lira civarı. Rakam bu kadar cüzi olunca, uzun yargılama süreci ve yapılacak masrafları işaret ederek dava açmamalarının kendileri açısından daha makul olacağını anlattım. Grup lideri pozisyonundaki Ahmet Bey, “Ne yani adalet aramayalım mı?” diye çıkıştı. “Ben adalet aramayın demiyorum, siz hobi olarak yine arayın ama bu konuda dava açmayın bence Ahmet Bey” dedim. Ancak dinletemedim.


İdare mahkemesinde sekiz tane dava açtık, fakat mahkemeler idare mahkemesinin görevli olmasına rağmen görevsizlik kararı verdiler Adam başı bir de bin beş yüz lira vekâlet ücretine hükmettiler! Temyiz kâr etmedi, kararlar kesinleşti. Ardından Ahmet Bey arkadaşlarını toparlayıp büroya geldi yine. Dedim, “Yol yakınken vazgeçelim”; Ahmet Bey ise, “Sonuna kadar gidilsin” sözleriyle konuşmayı bitirdi.


Bu sefer görevli olduğu söylenen iş mahkemesinde açtık davaları. Ancak iş mahkemelerinin beşi görevsizlik, biri yetkisizlik kararı verdi. Dosyalar uyuşmazlık mahkemesine gitti, mahkeme de idare mahkemelerinin görevli olduğuna karar verdi. Bu arada bizimkiler bir bin beş yüz lira vekâlet ücreti daha ödemek zorunda kaldı. Etti mi size üç bin lira! Ahmet Bey bir kez daha arkadaşlarını toplayıp geldi. “Gözünüzü seveyim bırakalım, bu işin sonu b.k” dedim. Dedim ama yine dinletemedim. Ahmet Bey, çok dişli çıktı. Hukuk sistemimizi yenecek sanki.


Yeniden idare mahkemesinde beş dava açtık. İki ayrı adliyede olmak üzere üç dava da iş mahkemelerinde devam ediyordu. İş mahkemelerindeki dosyalardan birisini kazandık, birisini kaybettik, diğeri ise hala devam ediyor. İdare mahkemesi dosyalarından da birisini kazandık, birisini kaybettik, birisinde mahkemenin yetkisizliğine, diğerinde karar vermeye yer olmadığına hükmettiler. Sonuncusu ise hala devam ediyor. Kısaca sekiz dosyanın sekizi de ayrı noktalara vardı. Müvekkiller son geldiklerinde Ahmet Bey yanlarında yoktu. Adamcağız davasının sonucunu göremeden vefat etmiş. Allah rahmet eylesin. Hukuk sistemi wins.

Hikâyemi bitirip saate baktım, benim duruşma başlamak üzere. Ben ayağa kalkarken diğer avukat arkadaş söze girip tam olarak şu sözleri sarf etti: “Bunlar da bir şey mi ya!” Ben duruşmayı kaçırmamak için mecbur kalkmak zorunda kaldım ama deli gibi de merak ediyorum şu an hikâyesini. Ulan bizimkiler de bir şey değilse, vay babanın kemiğine! Ne olmuş acaba? Aynı konulu iki dava açmış da, hâkim davacıları falan mı yemiş? Len? Yemiş olabilir mi hakikaten? Yese duyardık ama yaa... Ulan ya yemişse?

84 görüntüleme
bottom of page