top of page
ERDEM OKTAR

Lahmacun ve ‘beyanda bulunacağız sayın hâkim’

Ben şehir dışı işlerinden pek hazzetmem. Zira yolculuk sevmiyorum. İçim şişiyor bir yerden bir yere giderken. Evin içinde odadan odaya giderken bile şöyle bir yüzüm buruşuyorken şehir değiştirdiğimi düşünün… Ama kıramadığımız, hayır diyemediğimiz yakınlarımızın davaları olduğunda araba, uçak, otobüs, troleybüs, zeplin, allah ne verdiyse binip gidiyorum.


Duruşma Ankara’daydı. Ankara’ya hayatımda birkaç sefer gittim, hiçbirinde de bir şey anlayamadan geri döndüm. Birinde TUS’a girecek arkadaşımızı bahane edip gezmeye gittik, alkolden kafayı kaldıramayıp hiçbir yeri göremedik. Diğerinde de Mamak’taki acemi birliğime teslim olmak için gittim, bir ay koca kışlanın içinde gezindim durdum. Oradan da bir adım dolaşamadan ilk otobüse atlayıp usta birliğime yollandım, yine bir şey anlayamadım. Yol bilmem, iz bilmem; nerede yemek yenir, nereden uzak durulur hiçbir şey bilmem…


Havalimanından Kızılay’a geldim. Uykusuzum, açım. Bir lokantaya girdim ve söylemesi ayıp kahvaltıda lahmacun yiyip olay yerinden ayrıldım. Evet, ben uykusuz ve açsam kahvaltıda olmadık şeyler yiyebiliyorum. Ama konumuz bu değil. Ne midesizsin demeyin.



Minibüse atlayıp Gölbaşı’ndaki adliyeye doğru yollandım. Bir saate yakın bir sürede Gölbaşı adliyesine vardım. Minicik bir adliye… Duruşma saati yaklaşınca devamlı bir yerden bir yere gidip duran mübaşire vaziyeti sordum. ‘Hâkimimiz üç mahkemenin dosyalarına aynı anda baktığı için biraz gecikecek. Ama gelecek rahat olun’ dedi. Bir de bu ‘rahat ol’ ve ‘sıkıntı yok’ lafları çıktı bu aralar. Rahat ol ne? Ben ‘rahatta bekleyin’i biliyorum. Komutanı hazırolda, ayaklar birbirine yapışmış ve ayak uçları bilmem kaç derecelik bir açıyla sağa ve sola hafifçe çevrilmiş, kollar da bacaklara yapışık şekilde dinlerken, rahatta dinle dendiği zaman yapışık bacakları azıcık yana açıyorsun. Mübaşir rahat olun deyince eğlencesine bacaklarımı ‘rahatta beklemeye’ alayım derken karnıma bir sancı girdi. Benim normalde karnım ağrımaz. Başım ağrır, boynum ağrır, gözüm ağrır. Belden yukarısı ağrır. Ama karnım ağrımaz. Hayırdır inşallah diyene kadar ağrı silindi gitti, bu sefer gerçekten ‘rahatladım’… Rahat ol abi sıkıntı yok…


Üç mahkemenin dosyalarına aynı anda bakmakta olan hâkimimiz geldi, duruşma başladı. Davacı taraf vekili beyanda bulundu. E, ben durur muyum? Ben de bulunacağım. Hâkim bey yüzünü bana doğru döndüğü anda ‘Beyanda bulunacağım’ demek için hareketlendim, ancak mermi yemiş gibi bir anda iki büklüm oldum. Yahu kaç yıllık karnımsın, ağrımazsın etmezsin, tam beyanda bulunacağım sırada böyle yapmanın âlemi var mı?


Ağzımdan ‘beyandağğğğ’ diye bir ses çıktı. Hâkim bey önce dikkat etmedi ancak cümlenin gerisi gelmeyince şöyle bir baktı. Ben cümleyi tamamlamak için çabalıyorum ama namussuz öyle bir ağrıyor ki, ‘beyağnaaaağğğğhhh, ıah, oy oy oyy, anam, uiyt, vış, vaov, yeah, oğğğ baby, kamon, lan, ıh, şıvanşıtayger’ gibi seslerden başka bir şey üretebilmem mümkün olmuyor. Üstelik iki büklümüm. Bir elim karnımda, bir elim masada, bacaklar bükülmüş, kafamdan aşağı ter boşanıyor, ama ben hala beyan derdindeyim.


Hâkim bey ve karşı yan vekili iyi olup olmadığımı sordular. Değilim. Adamın biri karnıma bıçağı soktu, şimdi de içerde çeviriyor allahsız. Haydi soktun, bari bıçağı çevirme değil mi? Öyle bir ağrı… Birkaç dakikalık cebelleşmenin ardından ağrı tamamen geçmese de hafiflemesini fırsat bilip o beyanda bulundum… Oh… Mutluyum… Beyanımı bitirir bitirmez daha da şiddetli bir şekilde yeni bir ağrı girdi. Bu sefer durabilmenin imkânı yok. Zaptı nasıl aldım, salondan nasıl çıktım bilmiyorum.


Kızılay Meydanı’nda, o kadar uğrak bir yerde beni böylesine zehirleyecek berbatlıkta lahmacun yapan bir yer olacağı aklıma gelmezdi. Bilmediğin yerde yemeyeceksin işte… Artık o lahmacunun içinde kedi mi yedim, eşek mi gömdüm, yarasa mı yuttum bilmiyorum ama duruşmanın ortasında beni darmadağın etti… Bir sonraki duruşmada evden yolluk getirmeyi düşünüyorum. Şöyle ağız tadıyla bir beyanda bulunabilmek için.


182 görüntüleme
bottom of page