6 Eylül 2007 tarihinde 31 yaşında hayata gözlerini yuman Alex bir Afrika gri papağanıdır. Hayvan psikoloğu Irene Pepperberg tarafından yetiştirilen bu papağan yüzden fazla kelime dağarcığına sahip olup, insan dışında varoluşsal soru soran ilk hayvandır. Ölmeden önce sahibine söylediği son söz, “İyi birisin, seni seviyorum” olmuştur. Ölümünden dokuz yıl sonra, 16 Eylül 2016 tarihinde Facebook üzerinden papağanın bu son sözlerine dair yapılan paylaşımın altına Türkiye’den yorum yapan Bircan isimli kardeşimiz ise, “kelime-i şahadeti öğreneymiş keşke” yazarak dimağlarımızda unutulmaz bir tat bırakmıştır.
Her ne kadar ilki kara mizah olsa da, 16 Eylül 2016’nın asıl kara haberi Tarık Akan’ın vefatını öğrenmem oldu. İlk başta kabullenmek zordu, ayırdına varamadım. Sanırım uzunca bir süredir kendisini görmeyişim, yaşayıp yaşamadığını bile bilmeyişim ve de hiç umurumda olmadığını zannederken aslında kendisini fark etmeden çok sevişimden kaynaklı bu kabullenmeme durumu. Uzunca bir süredir kendisini görmeyişim derken, can hıraş bir arkadaşlığımız yok. Onun sinema devrine yetişemedim, televizyon ekranından başka bir yerde uzaktan dahi olsa görmüşlüğüm de olmadı. Kendisi ne son dönem dizilerde oynadı ne de sabun köpüğü filmlerde. O yüzden yüzüne uzak kaldım. Fark etmeden sevmişim derken –Fikret Kızılok’a bir selam çakalım– filmografisi ile kalbimde, taa en üstlerde, farklı bir rafa koymuşum demek ki. Neyse bu sözlerimin ardından, siz yine de çoğunluğa katılıp bana “ölü sevici p.şt” diyebilirsiniz! Sorun yok.
Gerçekten de kimin ne düşündüğünün pek bir önemi bulunmuyor. Neticeten güzel bir insan gelip geçti bu dünyadan. Bıraktığı eserleri, duruşu ve direnişi ile. Biraz acı ve biraz matem zamanı şimdi. Mutluluk, sevinç, kazanç, paylaşım, menfaat insanları birleştirir; bir araya getirir. Peki acı, ya matem? Kim bu ortak paydada birleşebilir hiçbir beklentisi olmadan? Ailenden birinin başına bir şey gelir, ailece birleşir acını yaşarsın. Peki, hiç tanımadığın birine yas tutmak neden? Yıllardır görmediğin amca oğlunun öldüğünü söyleseler, “başımız sağ olsun” der gider işine gücüne bakarsın da, “Tarık Akan ölmüş” dediklerinde neden boğazın düğümlenir? Demek ki aynı paydada bölünmüş, ortak kesirlerde kesişmişiz fark etmeden.
Nasıl olmasın ki? 80’lerin çocuğu, Özal kuşağıyız biz. Apolitik olmak alın yazımız. Beyaz camla büyümüş Tarık Akan’la özdeşleşmişiz. Bizim Aile ve Mavi Boncuk filmleri çekirdek ailemiz, Hababam Sınıfı lise yıllarımız, Tatlı Dillim ve Delisin filmleri ilk aşkımız, Mahcup Delikanlı ve Boşver Arkadaş ilk terk edilişimiz, Canım Kardeşim filmi ise aileden, abiden, kardeşten ayrı kalma duygumuz olmuş. Bütünleşmişiz her şeyimizle yine fark etmeden. Sonrasında herkesin ideolojik ve sosyolojik duruşuna göre meşrebince Baraj, Maden, Sürü, Adak ve Yol filmleri gelmiş. Başta belirttiğim gibi sonrasında ne bir sabun köpüğü dizi ne de gişe kaygısından başka bir haltı olmayan uyduruk bir film gelmemiş. Sadece nerede mücadele, nerede direniş, orada Tarık Akan. E gel de üzülme, gel de yeknesak olup acıyı matemi paylaşma şimdi.
Fakat ne mümkün? Ortadoğu denilen bir çöplükte yaşıyoruz maalesef. Bu benim yer beğenmeyişim değil elbet. Zamanın en güzel, kadim uygarlıklarının yetiştiği, Yedi harikadan dördünün bir arada bulunduğu, üç semavi dinin de içinden doğduğu bu güzelim coğrafya, islamın siyasallaşmasından sonra yaşanacak yer değil bence. İşte ülkemizde de siyasal islamın savunucusu, bence safra kesesi olan basın yayın organları tez elden verdiler fetvayı. Akit gibi keskin yobaz olanları doğrudan konuştu; “Tatil yaptığı yer Bodrum, öldüğü yer Amerikan Hastanesi, cenazesi Teşvikiye Camii’nde kılınıyor, e bu ne biçim solcu” diyerek. Akit kadar militan olmayan, tek derdi iktidara yakın olup patronuna, yandaşına ihale verdirme azmindeki light siyasal islamcı basın ise, “Tarık Akan’ı piyano ile uğurladılar”, “Devrimci küfrederdi”, “Ahmet Necdet Sezer cenazede ortaya çıktı”, “Akciğer değil, meğer karaciğer kanseriymiş”, “Emel Sayın şarkı gönderdi” gibi başlıklarla boy gösterdiler. Erken yaşta ölen sanatçımızın hatırasına tam da Ortadoğu cümbüşüne yaraşır bir renk kattılar. Canları sağ olsun.
İşte bu hengâmede, papağan Alex’in kendisinden yüksek IQ’suna (ki Alex’inki 77’dir) aldırmadan “kelime-i şahadeti öğreneymiş keşke” yazan Bircan arkadaşımız ve kendisi gibi niceleri sosyal medyanın gücünü kullanıp başladılar taze gitmiş canın ardından yorumlar döşenmeye. Burada basının gücü bir kez daha ortaya çıktı. “O ateistti, o komünistti, o Cehapeliydi, o Kemalistti, bu zihniyeeet” diye başlayan nutuklar ve “bizim yolumuz başka, bizim hedefimiz 2023” şeklinde devam eden öğütlerle çeldiler biçare Bircan’ların aklını. “2023’e kaç yıl var?” diye sorsan, akıldan hesaplayıp makul sürede cevap veremeyecek Bircanlar oturdu klavyenin başına ve ne dinsizliğini, ne allahsızlığını ne komünistliğini ne de vatan hainliğini bıraktılar Tarık Akan’ın. Bir dakika düşünmediler, bir tek dakika bile…
İşte uzun lafın kısası Tarık Akan’dan çok Bircan’a sızladı benim içim bu konjonktürde. Be hey Bircan, be Adem oğlu Bircan. Tamam, Tarık Akan’ın siyasi içerikli filmlerini pek sevmemiş olabilirsin, belki de anlamamışsındır. Gülünecek bir tarafı da yoktu bu filmlerin ama sen hiç Hababam Sınıfı izleyip de inek, güdük, damat diye takılmadın mı arkadaşlarına? Hiç Tarık Akan gözü ile bakıp âşık olmadın mı Hale Soygazi’ye, Gülşen Bubikoğlu’na? Anan, baban olmadı mı Adile Naşit ile Münir Özkul? Ya hayırsız dayın değil miydi Şener Şen? Üç kuruşluk kültürünü, duygusal hafızanı neden terk ettin bu eli kanlı kalemler hedef gösterdi diye? Neye değiştin Damat Ferit ağabeyini? Bu hastalıklı zihniyetten hangi edebi, hangi kültürel, hangi düşünsel bir eser geldi de ona yeğledin tüm birikimini? Tarık Akan’ın cenazesinde binler bir, gözyaşı sel olurken, “bunca insanın vardır bir bildiği” deyip matemlerine saygı duyaydın bari. Ama duymadın. Yazık.
Neticeten göçüp gitti Tarık Akan. Varlığı iyiydi de, gitmesi ile kimseye yaranamadı. Fazla solcu ağabeyler kalkıp, “Resmi ideolojinin savunucusuydu, devrimci denemez” dediler. Kimileri de aydınlığını eleştirdi. Sağcısı, solcusu, yobazı, daha cenazesi soğumadan klavye başına oturdu.
İşte bu pencereden bakınca, “bu duygusuzluğun, bu sevgisizliğin içinde olmaktansa, iyi oldu belki de gitmesi” diyor bir yerde insan. Güle güle git Tarık Akan. Buralarda ekmeğin tuzu yok artık. Işıklar içinde yat. Çokça selam gönderen oldu öbür taraftakilere seninle ama ben bilhassa Ali İsmail’e ve oralardaysa papağan Alex’e sevgilerimi yolluyorum.