Hasta ziyareti, doğum ziyareti, taziye gibi ziyaretler genellikle kısa olur. Öyle de olması gerekir. ‘Dur, kalbine giden hangi damarı değiştirdiler bir bakayım’ diyecek haliniz yok sanırım. Yersiz, sevimsiz, işgüzarca... Ya da taziyeye gittiğinizde, ‘Cenazeyi kaçırdık, çıkarın bir daha gömelim’ de demezsiniz. Başsağlığı diler evinize gidersiniz. Kısa sürer. Kısa sürmelidir.
Bence bayram ziyaretleri de kısa sürmeli. Ben, henüz yaştan kaynaklı ‘bayramda ziyaret edilen’ kategorisine yükselemedim. Gün içerisinde sayısız damarlı/kırışmış el öpüp, yine aynı ellerin sahiplerince yerine göre yanaklarımdan öpülerek yerine göre yine yanaklardan okşanarak süreci geçiren bir vaziyetteyim. Dediğim gibi, bayram ziyaretlerinin de kısa olması gerektiğini düşündüğüm için, ‘eli öp, yanağı uzat, kolonyayı ağzına burnuna sür, en fazla bir çay iç, hemen kalkıp yeni el öpmelere yelken aç ki arkadaşlarla çabuk buluşasın’ noktasındayım. Bunun için azami gayret sarf etmekteyim. Ben sarf etmekteyim ama karşı taraf için bu pek söz konusu değil. Anlatayım...
Her ne kadar erken kalkmak istesem de, ziyareti erken sonlandırmamak için en önemli engel: ikramda ısrar:
+ Oğlum tel kadayıftan yemedin?
- 17 tane tulumba tatlısı yediğim için yiyemedim.
+ Aaa, olur mu! Derhal oğlana yarım kilo tel kadayıf getirin.
- Yiyemem.
+ O zaman kafasından aşağı bal dökün. Burnuna da lokum sokun. Bir de kestiğimiz dananın yarısını serumla çocuğa enjekte edin. Yesin.
- Sadakallahülazim.
+ Dolapta insülin iğnesi olacaktı. Onu da vurun çocuğa.
Haydi insanlıktan bir süreliğine uzaklaşıp protein zehirlenmesi veya şeker komasına girmek pahasına tüm ikram edilenleri yediniz diyelim. Bu sefer de seri soruları savuşturmak zorundasınız:
+ Kaç kardeştiniz siz?
- Teyze, 4 bayramdır aynı soruyu soruyorsun. Gerçekten hayatımda ciddi bir değişiklik yok. Halen iki kardeşiz.
+ Küçük mü büyük mü?
- (Manyak mı? Neden tuvalet durumunu soruyor?) Anlayamadım?
+ Kardeşin senden küçük mü?
- Geçen bayramdan bu yana bir şey değişmedi. Hâlâ benden küçük. Sanırım bir ömür de böyle olacak.
+ Kaç kardeştiniz siz?
- Teyze, söyledim ya; 2. Ve küçük. Halen küçük.
+ (Yanındakine dönerek) Kaç kardeşmiş bunlar?
- 44 kardeşiz teyze. 43’ü gergin bir şekilde dışarıda bekliyor. İyi bayramlaaaar.
Bir punduna getirip bu tür soruları atlatsanız bile, bilinci halen dinç olanların keskin sorularından kurtulmak çok daha zor:
+ Bak, açsanız kavurma şey edelim.
- Tokuz amca sağol.
+ O zaman tatlıdan şey edin.
- Yedik amca sağol.
+ Avgattın sen değil mi?
- Evet amca sağol.
+ Sizin için sahtekâr, yalançı deyyolar. Eheheh. (Şiddetli öksürük, ciğer ele gelir, yerine geri sokulur) Köhhh. Öhhöğğğin.
- Sizin arkadaki arsa işi ne oldu amca?
+ Bitti bitti. Davası bitti onun.
- Avukat halletti yani.
+ Halletti.
- Sahtekârla, yalançıyla neden çalışıyorsun? Bir de üstüne para verdin adama?
+ Ciğeri kavurdun mu gelin? Bak açsanız ciğer şey edelim.
Daha kalabalık bir ortamda yaşananlar, Dr. Kimble olsanız oradan kaçmanızı imkânsıza eşitler:
“Bakın bu da bizim avgat. Ne sorunuz varsa sorun!”
(Ortamdaki kalabalıktan ‘ğoğğğ, aeoy’ şeklinde sesler yükselir. Dört bir yandan soru yağar. Arkadaş sen neden beni gözlerim/ellerim bağlı bir şekilde bu idam mangasının karşısına dikiveriyorsun ki?)
+ Avgat bey, biz bu kurbanlığa 4 kişi girdik.
- Aman çıkmayın.
+ Avgatım, şu kâğıda bi bakcan mı? Ne demek istemiş?
- Cebinde 17 sayfalık gerekçeli kararla bayram ziyaretine mi çıkıyorsun sen?
+ Avgat, çay ver.
- Senin dalağını...
+ Avgat bey, sen bilirsin; Reno mu alayım, Opel mi?
- Rolls Royce al.
+ Sayın avgatım, mutfağa geçip sizinle yalnız konuşabilir miyiz?
- Hayırdır lan n’oluyor! Ne bu ‘Çocuklar Duymasın Haluk’ tripleri? Mutfak?
+ Avgat bey, katili falan nasıl savunuyonuz?
- Kaç kişi öldürdüğüne bakıp öyle savunuyorum. 4 kişiden aşağı öldürmüşse davasına bakmıyorum. Ne oldu? Kalkıyor musunuz? Ne güzel konuşuyorduk?
Evet, bayram ziyareti de diğer birçok ziyaret gibi kısa sürmeli. Zaten iş yaşantısında birbirinden tuhaf insan/soru/olayla karşılaşıyor olmak yeterince yorucu olabilirken, bir de kalabalık ortamlardaki ziyaretlerde ‘toplu tuhaflık ayinine’ hiç gerek yok. Ne yapayım dört kişi kurbana girdiysen... Affedersiniz ama çok da tın.