Facebook iyi ki var. Gündelik hayatınızda olmadığınız şeyleri olabiliyorsunuz. Gebertseler koyamayacağınız postaları koyuyorsunuz. Normalde ‘höt’ deseler, ‘ehe ehe abi ya’ diye yaltaklanacakken, atarlar giderler havada uçuşuyor. Kahveye gitse bir bardak çay verilmeyecek adamlar oluyor başınıza filozof. Kısacası hakiki yaşantıda yapamayacağınız, söyleyemeyeceğiniz, olamayacağınız her şeyi olma şansını size verdiği için yemeyip içmeyip, Facebook’a teşekkür etmelisiniz.
Geçenlerde tahliye olur olmaz vekalet ücretinin kalanını vermeden memleketine Şener Şen koşuşuyla kaçan bir müvekkil bana Facebook’tan arkadaşlık daveti gönderdi. Hayır, senin tahliye olmanda ‘katkısı’ bulunan avukatına vekalet ücretini ‘takıp’ kaçmışsın, telefonlara yanıt vermemişsin, mesajlara ‘Ben kendim tahliye oldum, sen ne yaptın ki’ şeklinde yanıtlar vermişsin, icra takibiyle tepene çullanmadığım için iyice havalara girmişsin, bir de üstüne ne cesaretle sanal alemden arkadaşlık tekliflerinde bulunuyorsun? Birkaç güzel kelam içeren bir mesaj yazıp, isteğini reddettim.
Merak ettim, profilini inceledim. Hey maşallah. Profil profil değil, hayat dersi... Paylaşımları gören bu benim vurkaççıyı dünyanın en muhteşem adamı sanır... Dolandırıcılıktan sabıkalı adam, ‘Rızkımı veren hüdadır, kula minnet eylemem’ diye alevli malevli paylaşım yapıyor. Dersin yerin 100 metre altından maden çıkartıyor... Sanki sırtına dünyayı yüklemiş de ekmeğini kazanıyor.
Biraz gezindikçe daha eğlenceli paylaşımlara, kime yapıldığı belli olmayan tavırlara, kendini nedensiz yere aşırı bir şekilde önemseyen duygu durumu bozukluklarına rastladım. ’Beni çekemeyen gevşek bıraksın, arkamdan konuşan biraz bağırsın’ demiş mesela. Sanki astrofizik üzerine önemli bir çalışma içinde de, başka ülkelerin bilim insanları kendisini çekemiyor. Veya onu yolda gören herkes ‘Ooo, görüyor musun kim geçiyor. Vaay, hımmm, oğğğ’ şeklinde hayranlık ve kıskançlıkla karışık bir hale bürünüyor da, bu da yüzünde ironik bir gülümsemeyle uranyum zenginleştirmeye devam ediyor. Ulan sen daha avukatına ücretini ödemeden şehirden kaçan bir adamsın, bu neyin Nicola Tesla’lığı?
Profil aforizma, hayata dair sırlar, okuyanı mecnun eden gerçekler, gören gözleri yuvalarından fırlatan şok edici fikirlerle kaynıyor. ’Size verdikleri değer işleri bitene kadardır. Bu dünyada yalnızız aga’ yazmış mesela... Ve hemen eklemiş: ’Menfaati bitenin muhabbeti de biter’... Adeta bir iyilik meleği... Dünyada açlığın bitmesi için dört bir yanda kampanyalar düzenlemesine rağmen kıymeti bir türlü anlaşılamamış bir aziz... Birçok insanın hayatını kurtarmış bir süper kahramanken anlaşılamayıp bir kenara itilerek kendini alkolizme vermiş olan bir mağrur adam... Hey yavrum hey... Bir an şüpheye düşmedim değil. Acaba ben mi ona vekalet ücreti ödemeliydim? Tahliye olduğuna göre üstüne para vermem gerekirdi... Ödemeyince kızdı galiba... Yaa Erdem efendi, menfaati bitenin muhabbetinin de...
Profil kul hakkı üzerine hadisler, emek ve alınteri üzerine güzellemeler, birkaç ‘Benim babam dünyanın en süper insanıdır’ temalı arabesk zevzeklikler, aşırı gururlu ve uzaklara bakmalı pozlar, kimseye boyun eğmeden delikanlı gibi yaşama temalı şarkılarla sürüp gidiyor. Aklıma Aziz Nesin geliyor... Aziz Nesin, soyadının hikayesini bir röportajında şöyle anlatmıştı:
“1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘Eli açık’, dünyanın en korkakları ‘Yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘Çalışkan’ gibi soyadları aldılar. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘Nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘Nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.”
Dedim ya, bu Facebook gerçekten muazzam bir şey. Bilgisayar oyunu gibi... Dilediğiniz karakter olup, dilediğiniz şeyi yapabiliyorsunuz. Yeter ki elektrikler kesilmesin veya bir avukatın ‘eline düşmeyin’...