top of page
OZAN GÜLHAN

Savcı Bey’in kitabı

Dün akşamüstü sekreterimiz telefon etti. Anadolu Adliyesi’nden Savcı X Bey büroyu aramış, beni istemiş. Ardından da özel numarasını verip Avukat Ozan Gülhan bu numaradan bana dönüş yapsın demiş. Kızcağız yaptığı konuşmadan oradaki dosyalarla değil de, sanki doğrudan doğruya benimle ilgili bir şey olabileceğini düşündüğü için vakit kaybetmeksizin durumu bana iletmiş. Ne olduğunu anlamak için hemen verilen numarayı aradım. Telefonu açan Savcı Bey’e kendimi tanıttım. Savcı Bey gerçekten de dosyalarla alakası olmayan özel bir durum için beni arıyormuş, bir blog yazım için: “Ozan Bey, merhaba. Ne iyi ettiniz de aradınız. Sizin çok komik bir yazınız var hani şu yetki belgeli. Onun için aramıştım ben sizi.”


İnsan daha önce birçok kez başına gelse bile bir yazısı için arandığını öğrenince ister istemez mutlu oluyor. Ben de Savcı Bey’e yazıyı okuyup, beğenip, özel olarak arama inceliği gösterdiği için teşekkür ettim. Olayın gerçekten başımdan geçip geçmediğini, ne zaman yaşandığını vs öğrenmek istedi, biraz sohbet ettik. Ardından Savcı Bey, hukuk dünyasında mesleki anılarla ilgili bir açık olduğunu, böyle yazıların bu boşluğu doldurma işlevi gördüğünü söyleyerek devam etti. Kendisi de kısa bir süre önce tam olarak böyle bir alanda bir kitap yazmış. Adliyelerde hakimlerin, savcıların, avukatların, adliye çalışanlarının ve vatandaşların başından geçen komik olaylara yer vermiş kitabında. Hatta kitabın bir bölümünde benim yazımdan da faydalanmış. Ben tabii naif bir şekilde bu sözlerden Savcı Bey’in kitabında benim yazımdaki yetki belgesiyle duruşmaya girip işlerin karışması olayı üzerine birkaç söz ettiğini düşündüm. Yoksa koskoca Savcı Bey ne edecekti, benim internetteki yazımı kopyala-yapıştır mı yapacaktı yani? Yok daha neler! Savcı Bey telefonu kapatmadan önce kitabı ve benim yazımla ilgili bölümü bana whatsapp üzerinden göndermek istediğini söyledi. Ben de çok mutlu olacağımı belirttim.


Savcı Bey, birkaç dakika içinde kitabının kapağını gönderdi önce. Ben de cevap olarak meslek anılarıyla ilgili kitap yazarak çok güzel bir iş yaptığını, kitabı da en kısa zamanda edinmek istediğimi yazdım. Ardından yazımla ilgili bahsettiği kitap bölümünü gönderdi. Ancak o da ne? Eee bu benim yazının aynısı? Savcı Bey sağolsun, noktasına virgülüne dokunmadan, beş sayfalık yazımın tamamını, başına “Av. Ozan Gülhan’ın başından şöyle bir olay geçmiş” notunu, sonuna da bizim asıl internet sitemizden yazıyı kopyalayan başka bir hukuk sitesinden yazıyı kopyalayan başka bir hukuk sitesinin linkiyle kitabına yerleştirmiş. Ben şaşkınlık ve ironiyle “Elinize sağlık” yazdım, Savcı Bey’in cevabı ise gülen surat emojisi oldu. Yoksa koskoca Savcı Bey ne yapıyordu, benim yazımı mı sahipleniyordu yani? Yok daha neler!


Baktım mesajlarla çözemeyeceğiz, mecburen Savcı Bey’i bir kez daha aradım. Gerek benim gerekse arkadaşlarımın internet sitemizde yayınladığımız yazıları zaten kitaplaştırmak istediğimizi, fikir ve sanat eseri kapsamındaki bir yazıyı bu şekilde almasının aramızda hukuki sorunlara yol açabileceğini anlattım. Sonuçta yazının bir bölümüne kaynak göstererek atıf yapılabilirdi, “adliyelerde avukatların da başına şöyle şeyler gelebiliyor” denilerek yeni bir yazı yazılabilirdi. Ancak kitapta özel bir bölüm açarak yazının tamamını yerleştirmek de ne oluyordu? Rızam olmadan yazı kitaba yerleştirilmişti, bu başlı başına bir sorundu ama ben sorunu büyütmek istemediğimden, en azından kitabın yapılacak ikinci baskısında yazının çıkarılmasını istedim. Ben “Kusura bakmayın, sizden izin almadan yazıyı bastık, tabii ki ikinci baskıda kitaptan çıkarırız” yanıtını beklerken, Savcı Bey’in cevabı, “Ne hukuki sorunu Avukat Bey, siz yazıyı paylaşınca yazı kamuya mal olmuş oldu. Kamuya mal olmuş bir yazıyı herkes istediği gibi kullanabilir. Ben ortada bir sorun görmüyorum. Bu nedenle yazıyı kitaptan çıkarmayı düşünmüyorum” oldu. O an telefonu tutuğum kulağım kanamaya başladığını hissettim. Savcı Bey, hız kesmeden devam etti. Dediğine göre, aslında kitabında yazıma yer vererek benim reklamımı da yapıyormuş. Evet, internette yüz binlerce beğeni alan, özel rica üzerine Türkiye Barolar Birliği’nin dergisinde yayımlanan yazımın reklamını yapıyordu kendisi. Hatta Savcı Bey öyle anlayışlı bir kişiydi ki, kitapta adımın geçmesinden rahatsız olduysam kitabın ikinci baskısında yazıyı “adımı çıkararak” da yayımlayabileceğini ilave etti. Aslında Savcı Bey istese yazının tamamını da kitaptan çıkartabilirdi; ancak Lozan’ın gizli maddeleri gereği…


Savcı Bey’in mantığıyla, internet sitesinden bütün yazılarımız kopyalanarak, dandikten bir link ilave edilmek ve kapağına da kendi adını koymak suretiyle kitaplaştırılabilirdi. Hem fena mı olurdu, biz de zaten yazıları kitaplaştırmak istemiyor muyduk? Eee, daha ne işte? Savcı Bey’in “Platon da Sokrates'in konuşmalarını alıp kitaplaştırmış, ona niye bir şey demiyorsunuz”a bağlamasına az bir zaman kala telefonu kapattım. Savcı Bey çok açık bir şekilde 70 yıllık Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na yepyeni bir soluk getiriyor, hatta kanuna soluğunu tutturup ters takla attırıyordu. Ne fikri ne eseriydi? Yüzüğü “kamuya açık alanda” Gollum bulmuşsa, o yüzük artık Gollum’un kıymetlisiydi; Sauron da kim oluyordu? Orta Dünya’da, okulun karne öncesindeki son bir haftası gibi her şey serbestti!


Kitap, hukuk kitaplarıyla özdeşleşmiş ünlü bir kitabevinden çıkmış. Savcı Bey’e derdimi anlatamayacağımı anlayınca, bu kez yüzümü kitabın yayınevine çevirdim. Sonuçta koskoca kitabevinin yapılanları savunacak hali yoktu ya. Yok daha neler! Olayı özetledikten sonra kitabevi yetkilisine yazının kitaptan çıkarılmasını istediğimi söylediğimde, “yazarlarının yazısına karışamayacakları” cevabını aldım. “Güzel kardeşim, canım kardeşim, bahsettiğim yazı yazarınızın değil, bizzat benim yazım” feryatlarım ise, “ama işte, o konu yazarın inisiyatifi, onu öyle şey edemiyoruz” duvarında parçalandı. Umursamazlığın tavan yaptığı güzel ülkemde derdimi Marko Paşa’ya anlatıyordum.


Meslektaşlarımın Facebook’ta paylaşırken bile izin istediği bir yazıyı kendi adıyla yayınladığınız bir kitaba basmak nedir? Sokaktan geçen adamın bile “Ulan böyle bir şey yaparsak kesin yazının sahibi öğrenince arıza çıkarır” diyeceği bir işi, hukuk fakültesinden mezun olmuş, senelerini bu meslekte geçirmiş bir hukuk insanın yapması, yaptığını da fütursuzca savunması nedir? Yazılarımızı zaten herkes ağzını dayayıp kana kana içsin diye sebil niyetine yayınlıyoruz tamam da, alıp çeşmeyi eve götürmeye çalışmak nedir?


Şimdi ben sanırım bu yazıyı internette yayınlayarak SBFSEK’e (Savcı Bey’in Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na) göre “kamuya mal etmiş” oldum yine. Şimdi yayınevi yetkilileri, tutup bu yazıyı da kitaba ilave etmeye çalışmaz inşallah. İkinci baskıya da az zaman kalmış ya hani…


Etiketler:

3.480 görüntüleme
bottom of page