top of page
  • OZAN GÜLHAN

Dönüşüm

Avukat Semra bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını ve çok sayıda bacağı gördü. “Ne olmuş bana böyle?” diye düşündü ama duruma çok şaşırmadı. Türkiye’de yalnız başına yaşayan kadınların başına neler neler geliyordu. Böceğe dönüşmek bunların arasında öyle ya da böyle yine de kabul edilebilir bir durumdu.

Duvardaki saatin yediyi gösterdiğini fark etti. On dakika içinde evden çıkmazsa işe geç kalması kaçınılmazdı. Her sabah saat dokuzda icra müdürlüklerinin önünde olması gerekiyordu. “Bu erken kalkma yok mu” dedi kendi kendine, “insanı aptala çeviriyor.” Patronunu arayıp durumu anlatmayı düşündüyse de, son zamanlarda sağlık problemlerinden dolayı aldığı izinler nedeniyle artık izin konusunda kredisi kalmadığının farkındaydı. Ayrıca böceğe dönüşmek çok inandırıcı bir mazeret de sayılmazdı. “Çalışmak istiyorsan bahaneleri bırakmalısın” demişti patronu en son. Hatta daha geçen hafta hamile olduğunu öğrendiği bir kadın çalışanın işine son vermişti. Yaşamak için para kazanması, para kazanmak için de bir an önce kalkıp işe gitmesi gerekiyordu.

Semra zor da olsa yatağından doğrulup, oyalanmadan hazırlıklara başladı. Devir, yan gelip yatma devri değildi sonuçta. Bir an için işe elbisesiz gitmeyi düşündüyse de aklını başına toplayıp hemen vazgeçti. “Çıplak mankene hâllenenlerin olduğu bir ülkede seni harcarlar Semra” dedi kendi kendine. Acı acı gülümsedi. Üzerine örtüden bozma bir şeyler geçirip kapıya yöneldi.

Kapıdan çıkarken kırk yaşlarındaki karşı komşusunun delikten kendisini gözetlediğini biliyordu. Semra’yı apartman içinde sıkıştırıp, “Bana abi demene gerek yok” dediği gün öğrenmişti bunu. Ne giyer, evine kim gelir, akşam dışarı çıkar mı, çıkarsa kaçta döner, bunların hepsi apartmanın namusu, evli ve iki çocuk babası ama ara ara Semra’yı sıkıştırmaktan da eksik kalmayan bu adam tarafından takip edilirdi. Hatta eve erkek arkadaşının geldiği bir akşam, fuhuş yapılıyor diye ihbarda bulunup kapıya polisleri yığan da işte bu komşuydu.

Semra evden çıkınca metrobüs durağına doğru yürümeye başladı. Böceğe dönüşme söz konusu olmasa, yakın olmasına rağmen asla metrobüs durağı ile evinin arasındaki mesafeyi yürümezdi. Ne sabahın erken ne de gecenin geç vakitlerinde ıssız sokaklarda tek başına yürümek akıllıca değildi. Aslında günün hiçbir saati yürümek güvenli değildi bu ülkede. Güpegündüz neler neler geliyordu insanların başına. Önünden geçen minibüs korna çaldı ama Semra oralı olmadı. İçinde yolcu olmayan minibüslere de asla binmezdi. Kendisini açık giyinmekle, sabahın o saatinde orada olmakla ya da boş minibüse binmekle suçlayacak birinin saygın tutum indirim sebebi olmak istemiyordu.

Zar zor metrobüs durağına vardı. O kalabalıkta önce kimse fark etmedi onu, ayakları bile değmeden metrobüste buldu kendisini. Metrobüs koltuğu için birbirini ezen, küfür eden bu canlıların arasında en çok insana benzeyen kendisiydi zaten. O sıkışıklıkta ilk olarak otuzlu yaşlarında bir adam geldi yanına. Kabuğunu arkadan bir yokladı. İş çıkmayacağını düşünmüş olacak ki, Semra’nın yanındaki diğer kadının arkasına yöneldi. Sonra yirmili yaşlarında bir erkek geldi. Bacaklarını okşadı ama beğenmedi. Ardından da ellili yaşlarında bir diğeri. Hiç kimse fazla kalmıyordu. Böcek olmak, düşündüğü kadar da kötü değildi sanki.


Adliyeye girerken avukat kimliğini okutup hızlıca geçti. Güvenlik görevlisi sadece arkadaşına dönüp, “Bunlar hep çok okumaktan oluyor” deyip güldü. Adliye koridorundakilerin bir kısmı onu böcek ilaçlama şirketinin maskotu sandılar. Bazıları da, “Bugün hayvan hakları günü müydü?” diye hızlıca geçirdi içinden. O koşuşturmanın içinde kimse kendisiyle fazla ilgilenmedi. Normal zamanda numarasını almaya çalışan, iltifatlarda bulunup bir şeyler ısmarlamaya yeltenen, gözlerinin güzelliğinden bahsedip asılan memurlar ve avukatlar bugün kendisine pek rağbet etmiyorlardı. Ancak karşısındakinin kadın olmasını önemsemeksizin telefonda ana-avrat söven borçlular yine eksik olmamıştı.


Öğlene doğru bir şeyler atıştırmak için adliyeden çıkıp, birkaç adım atmıştı ki, merdivenlerin başındaki adamı gördü Semra. Eski sevgilisiydi karşısındaki. Birçok kez telefonla taciz etmiş, tehditler savurmuş, peşine takılmış ama Semra’dan yüz bulamamıştı. Semra çaresizce karşısındaki adama baktı. Adam, “Seni uyarmıştım. Beni terk etmeyecektin orospu” deyip, yavaşça silahını doğrulttu. Etraftaki insanlar film izler gibi onları seyrediyordu. Acaba şu durumda böcek olan kim ya da kimlerdi! Adam fazla uzatmadan tetiği çekti. Bam!


Gözleri kapanmadan önce Semra’nın hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Daha doğduğu anda kız çocuğu olduğunu öğrenen babası, annesine söverek kahveye geri dönmüştü. İlerleyen zamanda üç kızdan sonra bir erkek doğurabilmişti de anası ancak öyle rahata ermişti. Kardeşi amcalara pipisini gösterirken, Semra bacaklarından saçlarına tüm vücudunu saklamakla meşguldü. Büyüdükçe sıkıntıları da artmıştı. Babası okumasına karşı çıkmıştı önce. Daha çocuk yaştayken evlenmesi için baskı yapılmıştı. Kuzenlerinin tacizine uğramış ama kimseyi inandıramamıştı. İnanır gibi olanlar da kendisini suçlamıştı zaten. Semra, amcası komşunun kızına tecavüz ettiğinde, kız hamile kaldığında ve ardından kızın namus bekçisi ailesi tarafından törelere uygun olarak öldürüldüğünde hep susmak zorunda kalmıştı.


O elbiseyi giyemezdi, o komşuya gidemezdi, o konuyu bilemezdi. Babasından sebepli-sebepsiz bolca dayak yemişti. Çoğu zaman da kendisini korumaya çalışan annesi ile birlikte. Her gün, “saçın uzun, aklın kısa”, “elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “karnından sıpa, sırtından sopa eksik edilmemeli”, “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek bir şey yapmaz”, “sen kadınsın be, sussana; ne konuşuyorsun bu kadar erkeğin arasında” gibi sözlerle hor görülüp, aşağılanmıştı. Hiçbir zaman rahat rahat gülememiş, kahkaha atamamış, ağlayamamış ya da konuşamamıştı. Çokça ismi olmuştu: Kaltak, orospu, fahişe, kevaşe, şırfıntı, şıllık, sürtük, yollu, yosma… Yine de tüm bunlara rağmen yılmamış, okumuştu.


Üniversite yıllarında ve arkasından iş hayatında da bir şey değişmemişti. Erkek meslektaşlarından daha çok çalışıp, daha az maaş aldı. Patronu her ofise geldiğinde önce bakışlarıyla güzelce kendisini soyup, ırzına geçer; üzerine bir de şekerli bir kahve içerdi. Hayatı boyunca tek bir erkekle birlikte olmuş ve bekâretinin karşılığını da biraz önce kafasına sıkılan kurşunla almıştı işte. Kısaca, Semra tam anlamıyla bir böcek gibi yaşamıştı ve şu anda da bir böcek olarak ölüyordu. Yerde yatan Semra’nın gözleri kapandı.


Semra gözlerini açtığında odasındaydı ve telefonunun alarmı çalıyordu. Gördüklerinin hepsinin sadece bir düş olduğunu anladı. Alarmını kapatıp telefonunu eline aldı. Telefonda üç tane mesaj vardı: “Uyuyor musun? Seninle konuşmak istiyorum”, “Neden cevap vermiyorsun?”, “Beni terk etmeyecektin orospu. Yarın adliyeye geleceğim, sana dünya kaç bucakmış göstereceğim!!!” Tarihe baktığında 8 Mart 2016’ydı, yani Emekçi Kadınlar Günü.


Avukat Semra bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında çaresiz bir kadına dönüşmüş olarak buldu. Ve on dakika içinde evden çıkmazsa işe geç kalması kaçınılmazdı.

Etiketler:

58 görüntüleme
bottom of page