top of page
GÖKMEN GÜNDOĞDU

Hukukçu gruplarındaki olmazsa olmaz 7 karakter


Facebook'taki hukukçu gruplarını bilirsiniz. Her grubun kendine özgü bir iklimi var ve gruba sonradan dâhil olan herkes bir şekilde kendini o iklime kaptırıyor. Misal bir grupta kişisel sayfanızda paylaşabileceğiniz bir içeriği paylaşmanız, yani paylaşımınız grup perspektifine uymaması, o paylaşımın silinme sebebi iken; başka bir grupta dansöze para takarken çekilmiş videonuzu koyabilirsiniz ve onlarca meslektaşınız da videoyu kalplendirir, kimse de sizi postalamaz. Ya da direksiyondaki araba logolarını içeren fotoğrafların paylaşıldığı veya insanların dağ başını duman almışçasına omuz omuza yürüdüğü grup bile var. Avukat adına açılan gruplar var bir de. Kişisel olarak bir kişinin adına açılmış gruplara dâhil olmayı tercih etmediğimden o grupları bilmiyorum.


Konumuz gruplar arasındaki bu farklılık değil; aksine, bu grupların ortak noktası. Evet, her hukukçu grubunda olmazsa olmaz 7 karakter vardır. Yeni başlayanlara veya gruplarda çok da aktif olmayanlara rehber olması amacıyla bu karakterleri listelemek istedim.


1. Saygınlık Fetişleri: Bu karakterler için avukatlığın saygınlığı her şeyden, hatta avukatlıktan bile önemlidir. Saygınlık dediysek de abartmayın, icra memurunun kendilerine "kirve" diye hitap etmesine kahkaha atarak cevap vermekten veya müdür yardımcısını meyhaneye götürmekten beis duymazlar ama ne bileyim -evlerden ırak!- "Baro odasından aldığım cübbe şırdan gibi kokuyodu" yazsan, "Cüppeye saygısızlık etme" diye basarlar fırçayı. Avukatlık mesleğinin saygınlığı cübbenin saygınlığında somutlaşmıştır artık. "Avukata söv ama cübbeye laf etme" bu karakterlerin mesleki kırmızı çizgisidir. Bu karakterlerin çoğu cübbeli profil fotoğrafı kullanır. Daha üst mertebedekiler ise profile cübbeli fotoğraf koymanın bile cübbeye saygısızlık olduğunu düşünürler. Şükür ki sayıları fazla değildir.​​



2. Up'çılar: Diyelim ki İstanbul’dasınız ve Güdül'de küçük bir işiniz çıktı. Telefonla da çözemiyorsunuz. Bunun üzerine, "Güdül'de bir dosyaya bakacak meslektaş var mı?" diye yazıyorsunuz. Ve o andan itibaren up'çı devreye giriyor. Paylaşım üstte kalsın diye "up" yapmaya başlıyor. Ancak bu öyle bir görev bilincidir ki, işi gücü bırakıp gönderiyi up’lıyor arkadaş. Artık olay kişisel bir sorun haline gelmiştir. O dosyaya ba-kı-la-cak-tır, nokta! Müvekkilin telefonuna bakmaz ama Facebook'a bakar up’çı; paylaşım altta kalmış mı, up’lanmış mı diye. İçiniz rahat olsun, eninde sonunda o dosyaya bakan biri çıkacaktır. Bugüne kadar up’çıdan kaçan yardım talebi görülmemiştir çünkü.



​​3. Linççiler: Gruplardaki en tehlikeli karakter bunlardır. Bak yemin ediyorum, çekişmeli boşanma davası al; bunları karşına alma. O derece yani. Kan görmeden bırakmazlar. En önemli meziyetleri de aniden organize olup kitle halinde hareket edebilmeleridir. Ve linç için hiçbir mantıklı sebebe ihtiyaç duymazlar; çünkü önemli olan sonuçtur: Linç!.. Linçte atılan ilk taş ise çoğunlukla "tacizci", bazen de "cinsiyetçi" veya "homofobik" ithamıdır. Diyelim bir kadın meslektaş, "Bugün duruşma çıkışında karşı taraf vekili 'iş çıkışında bir şeyler yiyelim mi' dedi. Ne cesaret ya!" yazmış olsun. Bir garip de altına "Belli ki hoşlanmıştır sizden. Kibarca sormuş :)" demiş olsun. Hah işte, bitti o garip, bitti. 60 saniye içinde bu toprakların en kadim sorunlarından olan kadın sorununu o garibin sırtına yükleyip, linçe başlarlar. Artık o garip, bütün tacizlerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin baş sorumlusudur. Onu kimse kurtaramaz. Veyahut cinsel yönelimi farklı bir meslektaş şöyle yazar: "Geçen hetero bir arkadaşla Kadıköy'de pizza yedik. Çok kötüydü, tavsiye etmem!" Ve bir gariban da iyi niyetle altına, "Hetero olmasını niye vurguladınız, kaba mı davrandılar size, bir şey mi oldu?" yazar. Artık o gariban, gariban değildir; cinsiyetçi söylemi içselleştirmiş, farklılığa tahammülü olmayan, ötekileştirmeye meyilli, ilkel bir homofobiktir. Linçin en kanlısını tadar. Naçizane tavsiye: İlk gruptan uzak durun; ama ikincisinden kaçın, kaçın!


4. Duyarcılar: Bu arkadaşlar istisnasız her şeye yapmacık duyar kasabilirler. Diyelim ki koyunun çocuğa tosladığı bir gif paylaştın, "şiddeti özendiriyorsunuz" diye kasarlar hemen duyarı, affetmezler! Devrilen vinç gifi paylaştın, "malına zarar geldiği için birileri üzülürken siz bunu espri konusu yapıyorsunuz" diye kasar anında duyarı duyarcı. "Gün gelecek hacze gitmediğim her borçlu için bana küfredeceksiniz :)" diye çok da komik olmayan bir paylaşıma, "Yahudi soykırımı için Hitler'e atfedilen bir lafı benimseyerek gizli Yahudi düşmanlığınızı gösteriyorsunuz" duyarını bile gördü bu gözler. Pek de kadim olmayan dostum Av. Erdem Oktar'ın haklı olarak "Şurada kasılan lüzumsuz duyarın onda biri gerçek sorunlara karşı gerçek insanlara, hayvanlara, bitkilere, tarihe, çevreye falan kasılsa ülke Norveç olmuştu. 'Bi didiklirinizi diyirli ilmidiğimizi nirdin biliyirsiniz' dediğinizi duyar gibiyim. Değilsiniz. Yapmacıksınız. 2000'lerle birlikte hangi duyarlılık modaysa ona terfi ediyorsunuz. Bu da benim muhteşem fikrim/öngörüm" diye patladığı kitle budur. "Keşke Facebook'ta 'Kürekle Ağzına Vur' tuşu olsa da tıklasam" diye henüz içinizden geçirmediyseniz şanslısınız; bunlara denk gelmemişsinizdir demektir. Daha doğrusu onlar size... (bkz: #azbilinenefsaneduyarlar)

5. Profesör olamamış doçent hüznüne sahip "Yazamamış Yazarlar": Derin bir edebiyat birikimine sahip olan bu arkadaşlar hayatlarını yazarak değil, "önceki beyanlarını tekrar ederek" idame ettirmenin hüznünü yaşarlar inceden inceye. Ve her paylaşımlarında, her yorumlarında görülür bu hüzün. "Heinrich Böll'ün de dediği gibi 'giden gittiği kadar da yalnızlık götürmüyor mu yanında, dualarını geride bırakırken...'" diye bir yorum görmek hiç de imkânsız değil (inşallah demiştir böyle bir şey). Gerçi yorum yaptığı paylaşımda "Büyükçekmece Ceza Adliyesi'ne nasıl gidebilirim?" diye sorulmuştu ama olsun, edebiyat iyidir. "Güzel bir film tavsiye edin" şeklindeki paylaşımın altına dipte köşede kalmış, yönetmeninin bile unuttuğu, aslında pek de güzel olmayan filmleri tavsiye eden de bunlardır. Azdır bunlar. Naiftirler, çok ilişmemek gerekir. Yorumu kalplendirip alta geçmek en iyisi.


6. Troller: Her grupta olduğu gibi hukukçu gruplarında da troller olmazsa olmaz unsurdur. Grupla alakası olmayan ve çok da zekâ içermeyen paylaşımlarından tanırsınız kendilerini. Asıl amaçları grubu tahrik etmektir, net! Ama yazdıkları şeylere de gönülden iman ederler aslında. Misal "X çok gereksiz bir parti" veya "Sığınmacılar benim vatandaşımın hakkını sömürüyorlar" şeklindeki tek cümle ile atarlar taşı kuyuya. İşin tuhafı o taşı çıkaracak en az 40 grup üyesi de bulunur mutlaka. "Allah canımı alsa da ölmüşlerine şikâyet etsem" diye içinizden geçiriyorsanız, orada durun; çünkü verilecek en güzel tepki, tepki vermemektir.


7. Goygoycular: Gruplardaki en sevimli kitle bunlardır. Ciddi olarak bir şey sorulduğunda ciddi olarak katkıda bulunurlar. Ama post çok da ciddi değilse veya aranan kan bulunduysa postu babalarının tarlasına çevirmekten de geri kalmazlar. "Sigorta hukuku çalışanlar bakabilir mi, geçen trafik kazasında..." diye bir şey sorarsın; yarım saat sonra yorumlara baktığında 2015 Golf'ün çıkma sis farının Bostancı Oto Sanayi'de 40 liraya satıldığını öğrenirsin. 50 satırlık yazının anlatamayacağını bir fotoğraf, karikatür veya şarkıyı yoruma yapıştırarak anlatırlar. Bunlarda da trollük vardır ama bir önceki gruptan farklı olarak bunların yorumlarındaki zekâ kokusu yüzünüzde tebessüme sebep olur. Bir tartışma olduğunda çekirdeği kapıp gelenler de bunlardır. Kolay kolay gerilmezler. Rahatlık genetiktir bunlarda. Grubu çekilir kılan da bu meslektaşlardır.


Etiketler:

2.916 görüntüleme
bottom of page