top of page
ERDEM OKTAR & GÜRLER GAYDAN

Kıps

Tıraş bıçağına kızıp evinden öfkeyle çıkan Sait Faik, kendini yürümeye verir. Doğa içerisinde, çiçekler, böcekler, hayvanlar arasında yürür… Yürürken de devamlı ‘hişt hişt’ diye bir ses duyar. Sağa bakar, sola bakar; yok… Yürümeye devam eder; yine ‘hişt hişt’… Etrafındaki insanlardan, kuşlardan, böcekten, kirpiden ve kendi kendinden şüphelenir. Ama o ‘hişt hişt’ sesinin nereden geldiğini bir türlü bulamaz. Olsun… Bulamasın… “Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!” diye bitirir öyküyü…


Benim hikayem Sait Faik’inkinden biraz farklı. Benimkinde öyle orman, ağaçkakan, çalı çırpı, rüzgar, bulutlar veya tosbağalar yok. Emniyet Müdürlüğü var, sandalye var, ‘pıkh pıkh’ telsiz sesleri var, acı çay var, buz gibi duvarlar var, nezarethane defteri var… Evet, ortam tamamen farklı. Ancak sesler benziyor… Benim devamlı duyduğum ses ‘kıps kıps’… Anlatayım… Bir sorgu için emniyete gittim. Suçlama ağır, şühelinin işi biraz zor. Kendisine durumu izah edip haklarını hatırlattım, sorgu esnasında kendisine müdahale edemeyeceğimi, sanıldığının aksine ‘şunu söyle, bunu söyleme’ gibi bir tavır içerisinde olmayacağımı, sormak istediği bir şey varsa şimdi sormasını anlattım ve sorguya geçtik. Geçmez olaydık… İlk soru: “Yukarıdaki kimlik bilgileri sana mı ait?”… Şüpheli kendisine okunan kimlik bilgilerini dikkatle dinledi ve onayladı. Onaylarken de bana kıps diye bir göz kırptı. Allah allah… İkinci soru: “Hangi okulu bitirdin?” Şüpheli bitirdiği okulu söyledi ve bana bir daha kıps diye göz kırptı. Yav ne oluyor? Üçüncü soru: “Askere ne zaman gittin, ne zaman döndün, ne zaman evlendin?” Yanıt: Şu tarihte askere gittim (kıps), şu tarihte terhis oldum (kıps), şu tarihte evlendim (kıps). Adam ne söylese dönüp nokta koyar gibi bana göz kırpıyor… Ama öyle bir göz kırpış ki, ‘bak nasıl güzel cevap veriyorum, nasıl ama’ diye onay bekleyen bir göz kırpış. Oğlum göz kırpa kırpa ifade mi verilir? Hiçbir kıps’a yanıt vermiyorum, kafamı başka tarafa çeviriyorum ama adam bıkmadan usanmadan kıps kıps kıps göz kırpmaya devam ediyor. Deliricim…


Adam bana kıps çektikçe ben duvara, tavana, sağa sola bakmaya başladım ama adam anlamıyor bir türlü. En son dayamayıp, elimi hafif havaya kaldırıp sağ yanak, sol kaş kombinasyonu ile kafa sallayıp “hayırdır birader” hareketimi çektim. Önceki yüz ifadesi gayet memnun olan şüpheli birden bozuldu bu hareketime. Alınmış şaşırmış gibi bir yüz ifadesi ile bana bakmaya başladı. Ben de havadaki elimi, “hayret bi şey yeaa” şeklinde çevirerek ifadeyi alan polise döndüm. Bir baktım ki polis memuru, elini yumruk şeklinde çenesine dayamış, kaşları çatık, bir bana bir şüpheliye bakıyor. En son benim deminki hareketimi tekrarla şüpheliye bir “hayırdır, kardeş” işareti çekti ki, bizim şüpheli birden döküldü: “Ama olmaz ki böyle memur bey, siz burada resmen benim avukatımla görüşme hakkımı engelliyorsunuz, iki satır konuşamadık bile.” Polis de, “Ne görüşmemesi lan değişik! Sabahtan beri kaş göz yapıyon, ne derdin varsa söyle işte!” diye azarladı bunu. Bunun üzerine şüphelimiz, “Ben böyle siz aniden soru sorunca panik oluyorum. Siz en iyisi bize soruları verin, biz bir kenarda çalışalım avukatımla. Öyle sorun soracağınızı” dedi. Polis sinirle oturduğu yerden kalktı iki yumruğunu masaya vurarak, “Oğlum şaka mısın lan sen! Sınavda soru çalmaktan soruşturma açılmış hakkında, bir de kalkıp benden soruları istiyorsun. La havlee!” diye söylendi. Sonra yerine oturup, “Gösteremem sana soru moru, gizlilik kararı var dosyada. Sordukça öğrenirsin işte” deyip kestirip attı. Daha sonra bana dönüp bir kıps yaptı. Ben şaşkın, gayri ihtarı bir kıps yaptım polis memuruna. Polis ile kıps’laştığımızı gören şüpheli dehşete düştü resmen. Yüzünde bir şok ifadesi vardı.


Polis kendisine, son üç yıldır kullandığı telefon numaralarının neler olduğunu sordu. Şüphelimiz cevaben “Ben bu avukatı istemiyorum, başka avukat getirtin bana. Bu şartlar altında ifade veremem” dedi, kaşlarını çatıp bana bakarak. Allahım çattık resmen, konu nereden nereye gelmişti. Bacak bacak üstüne atıp iki elini açık vaziyette üst üste dizinin üstüne koydu. Bana üstten, küçümseyici bir bakış atarak kafasını yana çevirirken “Kesin karşı taraf yollamıştır bunu. Cık cık cık. Şikayet edicem ben bunu görür gününü” demez mi. Ayağa kalktım, “Yeter” dedim polise, “bu kadarı da fazla. Benim görevim sona ermiştir. Siz artık başka avukat talep edersiniz Baro’dan.” Polis, “Aman avukat bey, yeni avukatın gelmesi akşamı bulur. Gözünü seveyim sen uyma buna. Bak mesai bitecek, bitirip çıkalım ne olur” dedi kulağıma eğilerek. Sonra şüphelinin karşısına geçip “Bak aslanım, şimdi soracağım soruları cevapla ve hepimiz işimize bakalım. Bana zorluk çıkarırsan şimdi savcı beyi arayıp ek gözaltı süresi isterim ve keyfimin kahyası gelene kadar nezarette günlerce sorgu sırası beklersin anladın mı!” deyip yerine geçti. Polisimiz bana, “Tamam avukatım, yok şikayet mikayet. Heyecan yaptı işte arkadaş, hadi devam edelim şu sorguya” dedi. Hepimiz yerimize oturduk. Polis seri şekilde soruları sormaya başladı, “Şunu tanıyor musun, bunu tanıyor musun, bu isimle alakan var mı?” şeklindeki sorularına şüpheli, “Hayır, tanımam, kesinlikle, hiç duymadım” şeklinde jet hızı ile yanıtlar veriyordu. “Oh sorgu kısa sürecek, şükür” diyecek oldum ki, bir baktım şüphelimiz bir yandan polise yanıt verirken bir yandan da durmadan bana kaşlarını kaldırıp kaldırıp indiriyor. Dikkatle baktım. Gözlerini kısıp kafasın sağa sola salladı. Yani özetle bana bittin sen, çekeceğin var elimden mesajı veriyor. Ne yapacağımı bilemedim, kafamı başka yöne çevirdim. Bir daha da o tarafa hiç bakmadım. En son polis kendisine, “Bak kardeşim, sen bu sorduğum kişileri tanımadığını söyledin ama bu kişiler çetenin ele başları ve senin hemen hepsi ile telefon konuşmaların mevcut” diyerek bir iki telefon konuşması içeriği okudu. Karşı yandan hiç ses gelmiyordu. Ben de o tarafa bakmıyordum zaten. Kafam polise dönüktü. Birden ayağıma bir şey çarptığını hissettim. Dönüp bakınca, şüphelimizin ayakkabısının burnunun ucu ile ayakkabıma vurduğunu anladım. Ne oluyor diye kendisine bakınca yalvaran gözlerle bana baktı. İki elini kucağında birbirine kavuşturmuş, yardım diye dileniyordu resmen. Omuz silkip kafamı çevirdim. “Bana ne, bana ne!” modundaydım. Alınmıştım çünkü çok deminki tehditlerine. Polis soruyu tekrar edip “Ee, ne diyorsun bakalım!” dedi tekrar. Kafamı şüpheliden yana çevirmeye hiç niyetim yoktu doğrusu. Kim bilir yine ne psikopat bir mimik ile karşılaşacaktım. Taştan ses geliyor bizim şüpheliden gelmiyordu. Sessizlik büyüdü büyüdü, hepimizi yutacak gibi oldu, bunaldım. “Böyle bir konuşma hatırlıyorsan, hatırlıyorum de. Hatırlamıyorsan, hatırlamıyorum de” işte dedim şüpheliye. Bir iki saniye boş baktı, sonra göz bebeği büyüdü, gözünün içine bir gülen göz yerleşti. Ağzına büyük bir sırıtış, yüzünde bana karşı bir minnet ifadesi ile polise dönüp, “Hatırlamıyorum memur bey. Vallahi de billahi de hatırlamıyorum ben böyle bir konuşma yaptığımı. Bunlar olsa olsa şantaj, montaj. Doğru olsa hatırlardım zaten” dedi. Sonra bana dönüp bıyık altı bir gülümseme ile kıps yaptı. Aha yine başlamıştık. Kafayı yiyecektim doğrusu.


Polis memuru soruları bitirdi, beklemeye başladık. Bir süre sonra beklenen kötü haber geldi. Savcılık kendisini mevcutlu istemiş, önce adliyeye savcıya, sonra da muhtemelen tutuklama talebi ile nöbetçi mahkemeye gidecektik. Yani tüm gece sürecekti mesaimiz. Polis merkezinden çıkarken şüpheliye, “Bakın siz şimdi adli muayeneye gidip oradan savcılığa getirileceksiniz. Ben bugünkü adliye sürecinde yanınızda olacağım ama bu iş ciddi. Sonrasında sizin bu davalardan anlayan bir avukatla irtibata geçmenizi öneririm” dedim. Gözlerime baktı. Gözünü kapatıp anladım dercesine başını yukarı aşağı salladı. Ayrıldık. Alelacele büroya uğradım. Yarınki işleri toplayıp, bir şeyler atıştırdım. Adliyeye geçtiğimde şüphelinin yanında takım elbiseli, elinde cübbe olan bir meslektaş duruyordu. Belli ki kendine vekalet sunacak bir müdafi bulmuştu. Beni görünce sevinçle el salladı, tek gözünü kırpıp kafası ile yanında duran meslektaşı işaret ederek, “nasııl?” der gibi bir hareket yaptı. Sağ elimi öne kaldırıp parmaklarımı üstte birleştirerek iki kez salladım. “Nefis!” Gülümseyerek bir kıps yaptı. ‘Kıpsı havada kaptım’ anlamında benden de bir kıps! Yanlarına gittim, polislere görevimin son bulduğunu söyledim. Meslektaşımın omzuna dokunup “Arkadaşım sana kolay gelsin” dedikten sonra adliyeden ayrıldım. Akşam olmuştu.


Erdem & Gürler Bros Co. Ltd. Şti.


1.159 görüntüleme
bottom of page