Adliyelerde en çok olay yaşanan iki koridor/alan var... Birincisi aile, ikincisi ceza mahkemeleri... Her ikisinde de taraflarda gerginlik hat safhada. Fikri sınai haklar mahkemesinin çıkışında tarafların birbirinin kafasına icat attığı veya patent fırlattığı pek görülen bir şey değil. Veya ortaklığın giderilmesi davasında duruşma sırası beklenirken tüm aşiretin birbirini dövmesine de çok sık rastlanmaz. Ama aile ve ceza mahkemeleri öyle mi... Aile mahkemelerinde herkes aşırı haklı mesela... Sanki Nürnberg’de Naziler yargılanıyor da Auschwitz’den sağ kurtulmayı başarmış bir kişi, katılan sıfatıyla bu tarihi duruşmada yerini alıyor; öyle bir ambiyans... Veya duruşma günlerini dayak/infaz şenliklerine çevirmek için kullanan; enişte, baldız, hala, dayı, amcanın küçük oğlu demeden herkesi dövüp gitmek amacıyla duruşmaya gelen, yargıya taşınmış olan bir anlaşmazlığı ‘nasılsa herkes duruşmada olacak’ diye düşünüp toplu dayak ayinine döndüren bir anlayışla bir anda darmadağın olan bir koridor...
Ceza mahkemeleri, aile mahkemelerine göre biraz daha ‘belalı’... Ağır ceza koridorları ise adeta bir sörvayvıy adası... Kısa paçalı, ayak bileklerini göstermekten imtina etmeyen ve pembe pantolonlu, dapdar limon sarısı gömleğinin düğmelerini açıp ağdalı göğüs şov yapan, elde sigara/araba anahtarı/iPhone ve yaldır yaldır saçlarla oradan oraya gergin gergin gezinen yeni moda delikanlı abiler ile bizim çocukluğumuzdan kalma aşırı bıyıklı/sakallı/kaşlı, bol pantolon leş gömlekli, kodu mu oturtan eski stil dayıların birbirine hırlayıp durduğu, ‘ara dayağı yemeden arkadan hakimin odasına 4 saniyede nasıl sıçrarım’ın hesabında olan mübaşirlerin gezindiği, kavga çıktığında hem devamlı konuşup hem durmaksızın vurabilen teyzelerin koğuş ağası gibi sağa sola kurulduğu bir ortam... Güçlü olanın hayatta kaldığı, doğal seleksiyonun adeta duvarlara kazındığı, tarafların kendi hakimiyet bölgelerini koku, çığlık, küfür ve en nihayetinde ‘zopa’ ile koruduğu bir jungle hayatı... Ve bu jungle’ın ortasında bir gariban avukat olarak ben...
Ağır ceza mahkemesinde duruşma bekliyorum. Bizim dosya rahat... Bir içki ortamında oynadığı silahla kendi kendini vuran ve hayatını kaybeden adamın dosyasında o ortamda hasbelkader bulunan şahsın müdafiiyim. Zaten tutuksuz, barut artıkları da merhumun elinden çıktı, müvekkil beraat edecek. Bunun rahatlığıyla açmışım telefonda bir futbol oyunu, Beşiktaş’ıma yeni transfer ettiğim İbrahimoviç’le golden gole koşuyorum. Hava toplarını kimseye vermiyor namussuz. Yine takıma yeni transfer ettiğim Neymar’a göre biraz ağır kalıyor ama o son golü nasıl attım öyle? O ne voleydi İbo? Dur kaydedeyim de tekrar izlerim.
Mahkemenin önünde böylesi ciddi hukuki işlerle uğraşırken toplanmaya başlayan kalabalık da dikkatimi çekmedi değil. Zaten ben bir yerde hırgür çıkacaksa hemen sezerim. Kavganın kokusunu alırım. Hırlaşmayı 100 metreden duyarım. Gerginliği ta evden hissederim. Çıkacak kavgayı rüyamda görürüm. Öyle biriyim ben. Duruşma salonunun önünde toplanmış 15-20 kişilik bir grup var. Hepsi birbirine kısa paçalı pantolonlarla ayak bileği şov yapıp devamlı ‘adamsın’ diyor, hiç durmadan ‘yürek, ekmek, babam, adamlık’ gibi kelimeler kullanıyor. Boyu iki metreye yakın, kaşları neredeyse Adile Naşit gibi alınmış olan, o dapdar gömleğin içinde nasıl durduğunu anlayamadığım ve illa ki kısa paçalı ve ekibin şefi olduğu anlaşılan eleman, etrafındakilere küçük direktifler veriyor. O esnada yine bir 20-25 kişi, merdivenlerden ağır adımlarla koridora doğru çıkıyor. Bu ekip daha karma... Eski usul dayılarla kısa paça pantolonlu adamlardan müteşekkil bir güruh... ‘Ğoğağağar’ şeklinde homurtularla koridordaki yerlerini alıyorlar. Buralar karışacak beyler, vaziyet alın...
Benim oturduğum yer bir kavga anında nispeten güvenli. Olay çok büyük olursa duruşma salonuna kaçabileceğim bir mesafedeyim. Polis de var zaten. Bir de dosya rahat. Dosya rahat olmasa ben de gerginliği atmak için büyük ihtimalle eski moda dayıların safında kavgaya mı katılırım ne yaparım bilmiyorum... Tüm olasılıkları gözden geçirdikten sonra oyunuma geri döndüm. İbrahimoviç sakatlandı. Rakip hayvan gibi şiyapıyor. ‘Adamı daha yeni aldık ayıp be’ demeye kalmadı, ortalık bir savaş çığlığıyla karıştı... ‘Siz kimsiniz lüeayn’ şeklinde bir nida fitili ateşledi ve 30-40 kişi şahane bir şekilde birbirine girdi. Ancak herkes tam bir profesyonellikle dövüşüyor, ortamda hiçbir şekilde bağırtı, gürültü, küfür yok. Sadece yumruk, tekme, yere düşen adam, betona sürtülen kafa, kırılan burun kemiği sesi falan var. Ups, ıkş, ıh, çata, küt... Tertemiz çalışıyorlar yemin ederim. Sanki yıllarca Uzakdoğu’da eğitim alıp hünerlerini göstermek için bugünü beklemişler. Böyle temiz kavga görmedim.
Kavga temiz ama haliyle Tazmanya Canavarı çıldırdığında anafor oluşturduğu gibi bir duruma doğru da evriliyor... Kavga salonun bir o ucuna bir bu ucuna gidip geliyor. Benim tarafa doğru bir toz bulutu şeklinde geldiklerinde salonun kapısına doğru ilerledim. Bir yandan da İbrahimoviç’e yanıyorum. Kimbilir kaç maç eksik... Ufak ufak kapıya doğru ilerlerken mübaşirle çarpışıyoruz. Biraz sıkışmış durumdayız... ‘Avukat bey, içeri girin isterseniz’ şeklindeki teklifini, ‘benim canım yanmaz ğardaş’ diyerek yanıtlıyor ve gittikçe büyüyen kavgayı ayakta izliyorum. Kavga büyüyor, büyüdükçe etrafta bulunan eşyalar da kavgaya dahil edilmeye başlanıyor. Birkaç sandalye, çöp bidonu, ayakkabı... Bir gözlüğün usta ellerde nasıl ölümcül bir silah haline geldiğine şahit oluyorum... Olay iyice büyürken cüce bir adam, neredeyse göz hizamdan ‘Elleeeeh’ diye uçarak geçiyor. Adam uçuyor, birkaç adım ilerime düşüp yuvarlanıp gidiyor. Yuvarlanırken ‘Elleh’ diye bağırmaya devam ediyor. Mübaşirle göz göze geliyoruz. Ne oluyor?
Arkadaşlar, ne kadar edepli bir şekilde kavga ediyordunuz... Tek çıt bile çıkmayan, bu kadar düzeyli devam eden bir kavgaya gölge düşürecek adamları aranıza neden alıyorsunuz? Yakışıyor mu size? Kavgada karşı tarafa cüce atmak nedir? O adamcağızı neden bir silah olarak kullandınız? İnsan kavgada taş atar, sopa atar, sandalye atar anlarım da, sandalyeyi üzerinde oturan insanla birlikte karşı tarafa atmak nedir? Manyak mısınız siz? Kafamın üzerinden adam geçti... Adam attılar... Adamı düştüğü yerden kaldırayım istedim, kavga öyle şiddetli haldeydi ki bulunduğu yere dayak yemeden ulaşmam mümkün değil. Polisin müdahalesiyle açılan koridordan adamın yanına ulaşıp kolundan tutarak üst katın merdivenlerine çıkardım. Adamcağız hala ‘elleh, elleh, elleeeh’ diye inliyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. ‘Kavgada arada kaldınız, sandalyeyle birlikte sizi de fırlattılar, uzak durun’ diyerek şoktaki adama durumu anlatıyordum ki, öfkeyle elime vurup yerinden kalktı ve şahane bir küfürle kavgaya daldı. Adamın kavganın taraflarından birisi olduğu ve kendi arkadaşlarınca karşı tarafa fırlatıldığını fark edip daha şahane bir küfürle kavgayı üst kattan izlemeye devam edip bağırdım: “Tutmayın küçük enişteyi, salıverin gitsin”...